top of page
Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

İshak İlk Kitap Soruşturması- Enver Özkardeş

Öykü yazmaya ne zaman, nasıl başladınız? 

Aslında öyküyle çok geç tanıştım. Hatta kitap okumaya bile çok geç başladım. Maalesef. Bu geç kalmışlığın sosyal ve kültürel sebeplerine hiç girmeyeceğim. Liseden sonra kitapların insan hayatındaki dönüştürücü gücünü ve de kendimi yazarak var edebileceğimi keşfeder etmez hemen büyük bir aşkla sarıldım kitaplara. On sekiz yaşındaydım. Farkında olmadan kitap okumak için reşit olmayı beklemişim meğer. Öyküyle ise yirmili yaşlarımın ortalarında tanıştım. O zamana kadar daha çok şiir, roman, deneme ve siyaset türünde okumalar yapıyordum. Sanırım 2006 yılıydı bir dostumun vasıtasıyla Ankara Edebiyatçılar Derneği’nin öykü seminerine katılmıştım. Öykü dünyasının kapısı ilk o zaman açıldı bana. Düzenlenen atölyeye,  Cemil Kavukçu, Hasan Ali Toptaş ve daha pek çok Ankara’da yaşayan yazar geliyor ve kendi yazma süreçlerini, deneyimlerini anlatarak tavsiyelerde bulunuyorlardı. O süreçte ilk öykümü yazmış ve yazdığım öykü ise bir internet sitesinde yayımlanmıştı. Sonra araya üniversite hayatı girdi. Bu bilinçli bir tercihti. Akademik bir disiplin ile “okumayı ve yazmayı” üniversitede öğrenmek istemiştim çünkü. Okuduğum bölüm (Ankara Üniversitesi DTCF) Tiyatro Tarihi ve Teorisi olduğundan zaten işimiz gücümüz tiyatro, sanat, kuram, oyun ve diğer sanatsal ve bilimsel konulu kitapları okumaktı. Ayrıca yazarlık derslerimizde vardı. Böylece bir kurumsal çatı altında yoğun ve hızlı bir şekilde ilerleyecek, kendimi öykü yazmaya bu yolla hazırlayacaktım. Okul bittikten ve evlendikten sonra işim gereği geçici bir süreyle Zonguldak’ta bulunuyordum. O süreçte çeşitli liselerde tanıştığım edebiyat öğretmeni dostlarla önce kendi aramızda sonrasında ise Zonguldak İl Halk Kütüphanesi’nde gerçekleştirdiğimiz ve sanırım şehrin tarihinde de ilk olan “Okurlar Söyleşiyor” başlıklı edebiyat etkinliklerinin enerjisi ve heyecanıyla yeniden öykü yazmaya başladım.

Öykü türünü seçmede özel bir nedeniniz var mı? Öykü yazmanın kolay olduğunu düşünüyor musunuz?

Nedenlerim çok. En özel nedenim ise en çok öykü okumayı seviyor olmam. Diğer taraftan meramımı kısa ve hatta çok kısa anlatma olanağını vermesinin yanında yine anlatıma dönük zengin ve geniş olanaklar sunuyor olması,  dolayısıyla yaratıcılığı kışkırtması ve tabii ki oyun oynama (içimdeki büyümeyen çocuk için) hissini yaşatması. Ayrıca, Çehov’un en sevdiğim yazar olması.

Diğer soruya gelince bir öykü metnini yoğun bir biçimde birçok teknik ve estetik özelliği gözeterek yaratıcı bir biçimde ortaya koymak hiç de öyle kolay bir iş değil. Öykü yazmak esasında çileli bir iştir. Günlerce hatta haftalar ve aylarca bir öykü ile uğraşmanın neresi kolay olabilir. Bunu yapmak için ya deli olmalısınız ya da içinizdeki çocuğa söz geçiremiyor olmalısınız. Nüktedan bir şekilde söylersem, akıllı insanın yapacağı iş değil doğrusu. Üstelik sadece yazmak da değil okumak da kolay değildir öyküyü.

 

İlk öykünüzün yayımlanma macerasını anlatır mısınız? Yayımlandığını gördüğünüzde neler hissetmiştiniz?

İlk yayımlanan öyküm kitabıma ismini verdiğimiz “Buk Tarikatı” öykümdü. Öyküyü kısa bir sürede büyük bir şevk ve coşkuyla yazmıştım. Yazdıktan sonra ilk olarak Sözcükler dergisine göndermiştim. 2013 yılıydı. Sanırım yaklaşık on gün boyunca her sabah işe gider gitmez güne büyük bir merakla mailime bakarak başlıyordum. Büyük bir heyecanla gelecek cevabı bekliyordum. İçimde yayımlanacağına dönük dağ gibi bir umut vardı. Hatta bunu hissediyordum. Öyküyü her gün tekrar tekrar okuyor, ölçüp biçiyordum ve yayımlanmaması için bir sebep görmüyordum. Bir sabah öykümün derginin gelecek sayısında yayımlanacağı haberini okudum ve bütün hayatım değişti. İçimde volkanlar patladı. Kalbim yerinden fırlayacakmış gibi hissettim. İçim içime sığmıyordu. Hemen sevgili karımı aradım ve ilk onunla paylaştım bu güzel haberi.

 

Öykülerinizden dosya oluşturma fikri nasıl oluştu? Dosyanızı oluştururken nelere dikkat ettiniz? Belirli bir tema üstünden mi ilerlediniz yoksa farklı temaların oluşturduğu bir bütünü mü tercih ettiniz?

En başından beri yani daha ilk öykümü yazdığım andan itibaren bir gün yazdıklarımın bir kitaba dönüşeceği düşüncesi ve hayaliyle yazdım hep. Öykülerim zaman içinde Sözcükler, Kitapçı, Lacivert, Öykü Gazetesi, Patika, Ecinniler, Hece Öykü, Edebiyat Haber, Parşömen Fanzin ve İshak Edebiyat gibi çeşitli edebiyat mecralarında yayımlandıkça kendime ve dosyama daha da çok inandım. Üstelik öykülerimin dergilerde yayımlanmasının ardından dergi okurlarından gelen olumlu mesajlar ise beni daha da yüreklendiriyor ve sevindiriyordu.

Bana öykü yazdıran meseleler genelde beni rahatsız eden, öfkelendiren ve kafamı meşgul eden meseleler olduğu için dosyamdaki temalar da haliyle o paralelde bir çeşitlilik içeriyor. Genel olarak aile ve bürokrasi konularından üretilen öykülerim aile ilişkileri ve özellikle babanın ezici otoritesi (olmazsa olmaz bir tema), kadının ezilmişliği, iletişimsizlik, şiddet, tutunamamışlık, bürokrasideki liyakatsizlik, iltimas, yönetimdeki akıldışılık gibi meseleleri ya da temaları içeriyor.

 

Kitap yayımlamak oldukça meşakkatli bir iş. Dosyanız okunmayabilir, okunsa bile uzun süre bekletilebilir, bekletilse bile birçok etmenden dolayı yayımlanamayabilir. Bütün bu durumlar gözünüzü korkuttu mu?

Öykülerimi yazarken bunları düşünmedim hiç. Ben sadece iyi öykü yazmaya odaklanıyordum. Eğer ortaya iyi öykülerden oluşan bir dosya çıkarsa eninde sonunda hak ettiği değeri göreceğine yönelik inancımı ise hiç yitirmedim. Elbette yaşadığım ülkede yayıncılık sektörünün içinde bulunduğu ekonomik zorlukları görüyordum. İlk kitaba yatırım yapılmasının bu koşullarda çok zor olduğunun da farkındaydım. Tabii meselenin yalnızca ekonomik olmadığını da biliyordum. Doksan milyonluk ülkede altı kişiye bir kitap düştüğünün de farkındaydım. Tarihte nice yazarın maruz kaldığı reddedilme duygusundan da haberdardım. Kısacası böylesi bir ülkede ve de yayıncılık sektörünün olduğu ortamda umutsuz olmak için yeterince neden vardı; ama şartlar ne olursa olsun bir gün yazdıklarımın X ya da Y yayınevinden değer göreceğine yönelik inancım hep vardı içimde. Bugün olmazsa bile yarın olur düşüncesi ile yazmaya devam ettim. En kötü ihtimal dergilerde ya da defterlerde kalırdı yazdıklarım varsın kitap olmasındı. Korkuyla ya da kitap hırsıyla değil sevgiyle yazdım hep. O yüzden hiç acele etmedim. Sadece içimden geldiği zaman oturup yazdım. Ağırdan aldım. Samimiyetten ödün vermedim. 2012 yılından bu yana yazılan öykülerim sonunda kitaplaştı.


Çok fazla yayınevi var. Yayınevini belirlerken nelere dikkat ettiniz? Hedefinizde bir yayınevi var mıydı?

Önceliğim yayınevinin özellikle öykü türüne ağırlık vermesiydi. Bununla beraber işi tamamen ticarete dökmeyen yani yazardan para istemeyen (üstelik bu süreçte dolar üzerinden yayıncılık ticareti yapanıyla da karşılaştım maalesef) edebiyat ve kitap sevgisi ile bu işi yapan bir yayınevi olmasıydı. Mahal Edebiyat beklentilerimi karşıladı. Yayınevi ekibi genç ve dinamik üstelik kendileri de yazar ve şair olan bir ekipten oluşuyordu. Yayınevi olmanın dışında bir de online edebiyat platformuyla da ülke edebiyatına üretime dönük bir katkı daha sunuyorlardı. Sevgili editörüm ve kendisi de bir öykü yazarı olan Mete Karagöl’ün dosyamı göndermemden kısa bir süre sonra beni aramasıyla nihayet mutlu sona ulaştım.

 

Öykü yazmaya yeni başlayanlar için önerileriniz nelerdir? Yola çıkmadan önce çantalarına neler koymalarını isterdiniz? 

Nihayetinde yazmak birikim isteyen bir iş. Bunu zaten biliyorlar. Çok okuyup yazmaları gerektiğini de biliyorlar. Hatta büyük ustaları dikkatlice tıpkı bir öğrenci gibi okumaları gerektiğini de biliyorlar. Dolayısıyla ben bunlara yönelik bir öneride bulunmayacağım. Onlara söyleyebileceğim tek şey samimi olmaları ve kendilerine inanmaları. Bu işin yolu inanarak ve umudunu kaybetmeden çalışmakla oluyor. Hepsine yazı hayatlarında başarılar diliyorum.

Ayrıca İshak Edebiyat’a da teşekkür ediyorum. 

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page