1- Öykü yazmaya ne zaman, nasıl başladınız?
İlk öykümü ilkokulda yazmıştım. Öyküye nasıl başladığımı hatırlamıyorum. Ömer Seyfettin’in hikâyelerinden etkilenir, zihnimde bir benzerini de ben yazardım. Öncesinde de bir cümle, bir paragraf, şiir sandığım dörtlükler yazıyordum. Yani yazmak hep benimleydi, şu tarihten itibaren diyeceğim bir durum söz konusu değil.
2- Öykü türünü seçmede özel bir nedeniniz var mı? Öykü yazmanın kolay olduğunu düşünüyor musunuz?
Yayımlatmaya başladığımda deneme, şiir, öykü, inceleme gibi türlerin hepsini yazıyordum. Sonra tabii ki işim çok zordu. Bu türlerde hem kendi edebiyatımızı hem dünya edebiyatını okumak, takip etmek yorucuydu. Bu konuda benim iyiliğimi düşünen arkadaşlardan, daha evvel yol yürüyenlerden fikir aldım. Yayımlanan metinler üzerinden öyküde karar kılmam konusunda bir sonuç ortaya çıktı. Ve öyküye ağırlık verdim, omuzumun birinden yük kalkmış gibi rahatladım. Bu demek değildir ki şiir ya da deneme yazmıyorum. Hâlâ yazıyorum ama yayımlatma konusunda onları bekletmeyi tercih ediyorum. Değilse şiir, içimde kendi kendine çağlayan bir tür ve gözlediğim çoğu durum beni yaz diyen bir deneme.
Öykü yazmanın kolay olup olmadığı zihnimi hiç meşgul etmemişti. Sadece öykü değil her türün yazım aşamasında zorluklar var, sancılı bir süreç. Yazmanın kendisi başlı başına sancı. Zaten bir karın ağrınız olmasa ne diye yazasınız? Bu durumda öykü yazmak hem kolay hem zor. Ama ilhamla aranızı iyi tutarsanız sancınız hafifliyor.
3- İlk öykünüzün yayımlanma macerasını anlatır mısınız? Yayımlandığını gördüğünüzde neler hissetmiştiniz?
O öykü kıymetli bir öyküydü. Sabaha karşı 4 gibi bitirmiş, üç beş gün sonra da iki dergiye birden göndermiştim. Ki hataymış tabii aynı metni iki dergiye göndermek çünkü ikisinden de olumlu dönüş geldi. Ama ben ilk kim döndüyse orada yayımlanmasını istedim. Öyle çok sevindim ki evin içinde bir odadan bir odaya koştum. Küçükken kompozisyon yarışmalarında derece alınca da çok sevinirdim. Bazı duyguların bende azı yoktur. Varsa çoktur, yoksa yoktur. O sebeple dünyalar benim oldu, desem abartmış olmam.
4- Öykülerinizden dosya oluşturma fikri nasıl oluştu? Dosyanızı oluştururken nelere dikkat ettiniz? Belirli bir tema üstünden mi ilerlediniz yoksa farklı temaların oluşturduğu bir bütünü mü tercih ettiniz?
Dört yılı aşkın bir süredir öykülerim yayımlanıyordu. Ciddi denilebilecek okur kitlesi oluşmuştu. Dergi gruplarından öykü tahlili için söyleşi teklifleri bile aldığım oldu. Birkaçıyla söyleştik. Çoğu kişi artık vakti geldi, diyordu ama içimde de vakti gelmeliydi. Ne zaman oldu bu iş, dedim o zaman yayınevine gönderdim.
Bir bütünün parçası olsunlar diye düşünmedim, belli bir tema da yoktu. Farklı temalar ama çoğu ortak çıkmazların oluşturduğu bir bütün de diyebiliriz. Yani dosyayı okuyanlar şu öykü çıksın demedi. Hepsinin nihayetinde sancısı aynı. Anlaşılmak.
Dosyayı oluştururken okurda karşılık bulan, yankısı etkili olan öyküleri tercih ettim. İçime sindi. Hepsi kitaba yakıştı.
5- Kitap yayımlamak oldukça meşakkatli bir iş. Dosyanız okunmayabilir, okunsa bile uzun süre bekletilebilir, bekletilse bile birçok etmenden dolayı yayımlanamayabilir. Bütün bu durumlar gözünüzü korkuttu mu?
Korkutmadı. Belki saniyelik tereddütler olmuştur ama öykülerimi düşününce, onların okurdaki karşılığını bilince ki genelde dergilerde yayımlanan öykülere olumlu dönüt alıyordum, korkutmadı. Yola çıktığım ilk günden beri hep şunu düşündüm, hep şunu söyledim: İyi, er geç ortaya çıkar; iyi, gizleyemez kendini. On yıl sonra da kitabım çıkmış olabilirdi. Önemli olan kalıcı etki. Nitekim çok erken davranan arkadaşların yaşadığı olumsuzlukları duyuyor, üzülüyoruz.
6- Çok fazla yayınevi var. Yayınevini belirlerken nelere dikkat ettiniz? Hedefinizde bir yayınevi var mıydı?
Aklımdan geçen bir iki tane vardı. Anlaşılabilmek, yakınlık, muhatap alınmak bu hassas süreçte çok önemli. Önceliklerim bunlar oldu. İlk eserler çok kıymetli. O sebeple ince eleyip sık dokumak lazımdı.
7- Öykü yazmaya yeni başlayanlar için önerileriniz nelerdir? Yola çıkmadan önce çantalarına neler koymalarını isterdiniz?
Anlamak, anlayabilmek üzerine bir sistem ama farklı bir sistem geliştirmiş olmalılar. Yani üçüncü bir göz, yazar gözü. İyi bir gözlem, engin empati duygusu, şeffaf olmak çok önemli. Sivri uçlar törpülenmeli, insan taraflarımız gün yüzüne çıkmalı. Sonra da nitelikli okumalar yapmalıyız. Yazar gibi okumak önemli, nasıl yazdıklarını anlayarak okumak önemli. Şiirden beslenmek çok işe yarar. Duyguları saydamlaştırıyor çünkü. Kendilerinden önce yol yürümüş çok değil bir iki kişiyi yakın markaja almalılar. Onların yazar duruşu, tavrı yol açıcı olacaktır. Yazarlık, ezbere yapılacak bir iş değil. Yeteneği disiplinli çalışmayla desteklemek, etrafımıza karşı duyarlı olmak mühim. Ama nihayetinde çantanın olmazsa olmazı sabır. Yol uzun, kolaylıklar dilerim.
Ve cümlelerimi İshak Edebiyat ailesine teşekkür ederek bitirmek isterim.
Comments