top of page
Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

İshak İlk Kitap Soruşturması- Işıl Madak

1- Öykü yazmaya ne zaman, nasıl başladınız?

“Sessiz Kurdeleme” ilk öykümdü. Lisede yazmıştım, İzmir birinciliği aldı, ardından “Manikürlü Bamyanın Öyküsü” o da birinci oldu. Biraz elim de cebim de para görünce yarışma merakıyla bir şiir yarışmasına da katıldım. Onda da il ve ilçe birinciliği aldım. Erzincan depreminde gidenlereydi. Şiir ile son ilişkim de bu oldu. Sonrasında da yazmaya devam ettim. Âşık olup evleninceye dek. Birdenbire bir mektupla ablam Didem Madak’a yazmayı bıraktığımı söyledim. O üzüldü tabii. Kendi macerasının etkili olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Aslında evet, ben korkmuştum, kaçmıştım. Ta ki annemin ve ablamın öldüğü yaşa gelinceye dek. Kırk yaşımda yeniden yazmaya başladım. Durmaksızın… Yayımlamaya çok da gerek duymadan.

2- Öykü türünü seçmede özel bir nedeniniz var mı? Öykü yazmanın kolay olduğunu düşünüyor musunuz?

İnci Aral, İzmir Edebiyat Festivali açılış konuşmasında “öykü karşılaşma anıdır” demişti. Bunu duyduğumda önce kendimle karşılaştığımı düşündüm. Her öykücü gibi bir derdim vardı, bir değil birçok derdim. İçimde büyüyen, Cortazar’ın “Büyüyen Eller” öyküsündeki gibi. Sonra ötekilerle, sesini duyuramayanlarla, içinde yaşayanlarla karşılaşma anıydı tanıklığım. Anlattıkça kendime olan borcumu da ödüyordum. Bu hiç kolay değildi, ciddi anlamda sancılı bir süreçti. Yazdıkça utançla karışık yüzleşme anını hissediyor ve o kahramanlarıma bir gün nasıl bilirdiniz diye soracaklarını düşünüp iyi bilirdik demelerini diliyordum.


3- İlk öykünüzün yayımlanma macerasını anlatır mısınız? Yayımlandığını gördüğünüzde neler hissetmiştiniz?

Uzunca zaman sonra yayımladığım ilk öykü arkadaşım Bülent Parlak’ın İzdiham’da yazmamı istemesiyle gönderdiğim “Bir Kenti Kaybederken” di. Ardından orada birkaç sayı öyküm yayımlandı. Açıkçası birisi bana öykü gönder demese pek de cesaretli değildim. Şimdilerde de çok farklı değil durum. Yayımlanan her öykümü başkası yazmış gibi alır, ciddiyetle okur sonra da hatalar bulmaya çalışırım. Huyum kurusun, titizlik ve edebiyat öğretmeni olmak yani mesleki deformasyon. Dilimi de kendimi de özgür bırakmak için çatışmalar yaşıyorum. Geçer mi bilinmez.

4- Öykülerinizden dosya oluşturma fikri nasıl oluştu? Dosyanızı oluştururken nelere dikkat ettiniz? Belirli bir tema üstünden mi ilerlediniz yoksa farklı temaların oluşturduğu bir bütünü mü tercih ettiniz?

Uzunca yıllar yazıp kenara atınca pek çok öyküm oldu. Toprağın nadası gibi öykünün de oluyor. Tekrar bakmak bazen daha iyi duruma evrilmesini bazen de çöpe gitmesini sağlıyor. İkisi de gelişim açısından önemli. Var etmek ve yok etmek… Dergilerde de pek çok öyküm yayımlanınca, birileri de artık öykülerinizi nerede bulabilirim sorusunu sorunca vakit tamam dedim. Dedim ama ne yapacağımı da çok bilmiyordum. Bir dosya oluşturdum, bir yıl kadar o bekledi. Bir metnimin içine yerleştirdim öyküleri. “Sustuklarım” dedim içindekiler yerine. Tematik seçmedim öyküleri, içimden geldiğince belirledim. Açıkçası kendi olanaklarımla basılmasını hiç düşünmedim, istemiyordum da. Herkesin kitabı olacak diye bir şey yok diyerek de kendimi avutuyordum. 2023’ün 1 Ocak sabahı kalkıp ne olacaksa olsun diyerek dosyamı Everest’e yollamam da anlık bir karardı. İlk yolladığım yerdi. Birkaç hafta sonra dosyamın basılacağını öğrendiğimde inanılmaz sevindim. Kim sevinmez ki… Öykülerimin evi oldu diye duyurdum, bir yazar arkadaşım kirada mıydın dedi, sahiden kiracıymışım meğer.


5- Kitap yayımlamak oldukça meşakkatli bir iş. Dosyanız okunmayabilir, okunsa bile uzun süre bekletilebilir, bekletilse bile birçok etmenden dolayı yayımlanamayabilir. Bütün bu durumlar gözünüzü korkuttu mu?

Yarışmalarda adım duyulmuştu, dergilerden de biraz okurum vardı. Belki yayınevi de bunları göz önüne alır diye düşünmüştüm. Kâğıt fiyatları ve ülke ekonomisi belliydi, benim gibi yazan birçok kişi bekliyordu. İşte yeni yıl sabahı totem yaptım, benim yılım olsun bu yıl dedim. Kendime de meydan okudum. Tabii öykülerimi okuyan yazar dostlarımın yüreklendirmeleri ve referansları da oldu. Bundan onur duydum. Korkmaya gelince çok korktum, kimseye söyleyemedim.

6- Çok fazla yayınevi var. Yayınevini belirlerken nelere dikkat ettiniz? Hedefinizde bir yayınevi var mıydı?

Everest Yayınları genel anlamda ilgimi çeken kitaplar basıyordu ve dağıtımı iyi bir yayıneviydi. Kılı kırk yardıklarını da duymuştum. İstanbul’a gittiğimde yayınevime uğradım. Kapıdaki görevli randevunuz var mı deyince aklım başıma geldi. Öylesine gitmiştim. Çekinerek yukarı çıktım, asansörde yüreğim ağzımdaydı. Herkes işinde gücünde sakince çalışırken sürekli iletişimde olduğum Elmas Hanım’ı sordum, gelince kendimi tanıttım. Sarıldık, Saadet Hanım’ın odasına aldılar, bana sade kahve söylediler, herkes hoş geldiniz sıcaklığıyla odaya uğradı. Birkaç öykü kitabı hediye ettiler. Oh dedim, iyi ki burası olmuş. Everest ailesini çok sevdim.


7- Öykü yazmaya yeni başlayanlar için önerileriniz nelerdir? Yola çıkmadan önce çantalarına neler koymalarını isterdiniz?

Öneri verecek durumda olduğumu düşünmüyorum, çünkü bu işin yaşı, tecrübesi yok. Herkesin yazma serüveni biricik. Bence yazmadan önce ciddi okur olmak esas. Okumaz yazarların çoğaldığı günümüzde güncel öykü dünyasını da mutlaka takip etmek gerekiyor. Benim ilklerim Faruk Duman, Hulki Aktunç, Demir Özlü diğer yanda Sait Faik, Oğuz Atay, Sevim Burak, Tomris Uyar… Tomris Uyar ayrı bir yerde bende. Günlüklerini okuyunca ruh eşi miyiz diye düşündüğüm de oldu. Sayamadığım onlarca öykücü var. Çok çalışılmalı, çok çalışmalıyız. Silip atmaktan korkmadan. Kimsenin oldu ya da olmadı önerilerine kulak asmadan. İyi edebiyat mutlaka yerini bulur, pornografik ve ajitasyon öyküler kısa süreli değer görür, bu unutulmamalı. Öykü harika bir serüven, tüm serüvencileri sizlerin aracılığıyla selamlıyorum.

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page