top of page

İshak İlk Kitap Soruşturması- Muzaffer Uzunoğlu

Yazarın fotoğrafı: İshakEdebiyatİshakEdebiyat

1- Öykü yazmaya ne zaman, nasıl başladınız?

Öykü her yerde! Muhataplarımıza anlattığımız her şeyin içinde... Dedikoducunun tahkiyesinde, ilavesever bir palavracının anlatısında, bir ninenin kıssasında, ekonomi profesörünün teorisini anlaşılabilir kılmak için yaptığı somutlamada öyküler var.

Ben de öyküyü-öykülemeyi birilerine bir şey anlatmaya başladığım ilk günden itibaren kullanıyorumdur tabi olarak. Ama öykü yazmaya başlayalı on yıla yakın bir zaman olduğunu söyleyebilirim.

Nasıl başladım? Metin oluşturmaya başladıktan sonra anlatmak istediklerimi kahraman, olay, zaman üçlüsüne yaslayarak nasıl yapabileceği üzerine kafa yordum bir süre. Sonra kısa öyküler ortaya çıktı. Metinler üzerinde çalışmalarım yoğunlaştı. Ardından ilklere göre daha hacimli ve standardı olduğunu düşündüğüm öyküler teşekkül etti. 

2- Öykü türünü seçmede özel bir nedeniniz var mı? Öykü yazmanın kolay olduğunu düşünüyor musunuz?

Öyküyü sadece bir kurgulama sanatı olarak değerlendirmiyorum. Anlatılanın arkasında görülmesini istediğim bir fikrim var. Bu fikri makale, eleştiri gibi bir düşünce yazısıyla ifade etmek belki daha kolay. Belirli bir kompozisyona göre bu düşünceler ifade edilebilir. Ama bu edebiyat mıdır? Adı sanı bilindik bir düşünce insanı yazsa bir değer atfedilebilir. Fakat milyarlarca insandan biri olan Muzaffer Hoca için henüz öyle bir kıymet çok erken! O zaman bir uğraş vermek lazım. Öyküyle başlamak istedim.

Bazen bir cümle için koca bir öykü kurgulanır. Kahramanınızın doğru yerde ve zamanda o cümleyi söyleyebilmesi için öncül ve artçıl birçok şey yazmak zorundasınız. Bu hem meşakkatli hem de çok keyifli bir süreç. Bazen yazdığınız 1000 sözcüklük bölüm bir sonuca bağlanmak için aylarca sizi bekler. Buluştuktan sonra metni 300 sözcüğe düşürürsünüz. Üç gün sonraki buluşmada aynı metin 3000 sözcüğe ulaşır. Yani uzun ve sabır gerektiren bir tarafı var yazının, öykünün.

Şiir okuyorum. Hatta bir YouTube kanalım bile var. Görüyorum ki öykü, şiir değil. Söyleyişte bir sanat var ama şiir kadar yoğun değil; anlatı olanağı şiire göre daha geniş. Romana benziyor ama değil. Romana göre zor belki de. Roman kadar geniş bir alanı yok. Ama bu darlık aynı zamanda bir kolaylık. Lafı uzatmak mümkündür fakat edebi kıymetle bunu yapmak maharet ve birikim ister. Bu yönüyle de roman kadar zor değil.  

Aslında her bir tür diğerlerine göre belli yönlerden kolaylık da zorluk da barındırıyor. Bende kolay taraf işlemiş olabilir. Yalnız bu öykünün kolay bir tür olduğu anlamına gelmez. Zira malzemesi sözcükler olan diğer alanlarda olduğu gibi öykü türünde de bir eser ortaya çıkarmak hiç kolay değil.

 

3- İlk öykünüzün yayımlanma macerasını anlatır mısınız? Yayımlandığını gördüğünüzde neler hissetmiştiniz?

Gün yüzüne çıkan ilk yazım Akaşa Dergi’de yayınlandı.  Bir Zamanlar Bayram adlı bir öykümdü. Bir bayram sabahı yazmıştım. Cesaret gösterip güneşe çıkarmam (!) dokuz on ay sürmüştü. Mayıs 2021’de bir bayram arifesinde yayınlanmıştı.

Yazdıklarınızın başkaları tarafından görülebileceği bir platforma çıkması o günlerde benim için yeni bir duyguydu. Yıllarca başkalarını okumuş, belki kritik etmişsiniz. Artık sizin yazdığınız, birilerinin önünde ve onlar sizin yazdığınız üzerine düşünüyor, kritik ediyor. Belki kendinden bir şey buluyor belki ne anlatmış bu böyle, diyor. Eleştirici, seçici konforunu bırakıp eleştirilebilecek ve seçilebilecek / seçilmeyecek olmanın da gerginliği elbette vardı.

 

4- Öykülerinizden dosya oluşturma fikri nasıl oluştu? Dosyanızı oluştururken nelere dikkat ettiniz? Belirli bir tema üstünden mi ilerlediniz yoksa farklı temaların oluşturduğu bir bütünü mü tercih ettiniz?

Zaten bir gün, kitap (lar) çıkarmak benim için bir hedefti. Yıllardır aklımda olsa da hayata geçirecek ortam, fırsat veya birikim oluşmamıştı. Zamanla baktım ki dergiye göndermediğim ama kendilerine güvenebileceğim epeyce öykü birikmiş!

Birçok insan gibi ben de içinde yaşadığı toplumun hissiyatını yaşıyorum. Kitapta ya doğrudan ya da alegorik anlatımla oluşmasını arzuladığım toplumsal duyarlılığı gerçeklikle harmanlamaya çalıştım.  

Bir ana temadan bahsetmek mümkün. Ama o temanın tekrarının sıkıcılığa dönüşmemesi için aralara dinlendirici öyküler de serpiştirdim.

Müphem Uğultu’dan yana umutluyum, okurunu bulursa konuşulacaktır. Bununla birlikte öykü tekniği vs. gibi sorgulamalarda çok büyük iddialarım yok. Çağdaşlarının yanında nerede konumlanır onu kestiremiyorum. Ama benim diyeceklerim var, onları ifade etmiş / edecek olmanın heyecanını yaşıyorum. Bir kişi okusa dahi kâfi! Şahsi hikâyemde Metinlerarası ile birlikte belki de yeni bir yolculuk başladı, bilmiyorum. 

5- Kitap yayımlamak oldukça meşakkatli bir iş! Dosyanız okunmayabilir, okunsa bile uzun süre bekletilebilir, bekletilse bile birçok etmenden dolayı yayımlanamayabilir. Bütün bu durumlar gözünüzü korkuttu mu?

Tabii! Hem yayınevleri ile iletişimimde hem de basım aşamasına geçtiğimiz süreçte bunu bizzat deneyimledim.

Fakat ortaya çıkan tablodan memnunum. Zira Metinlerarası Kitap gibi genç ve heyecanlı bir yayınevi ile çalışıyorum. Açıkçası Müphem Uğultu’nun oradan çıkmasını çok istedim. Metinlerarası’na kendimi göstermek, onları ikna etmek için sadıkane bir gayret içinde bekledim. Kabul görüp içeriye davet edilmek mutluluk vericiydi.

 

6- Çok fazla yayınevi var. Yayınevini belirlerken nelere dikkat ettiniz? Hedefinizde bir yayınevi var mıydı?

Yazmak kadar olmasa da yayınlanmak da zormuş. Bazen şunu da düşündüm; onca uğraş, uykusuz geceler, defalarca okuma, cümleleri didiklemek, renk ve motif uyumu sağlama uğraşındaki çini ustası hassasiyetiyle sözcük arayışı… ederi bu mu?

Evet, yayın aşaması sabır gerektiriyormuş. Biz nasıl neticelendiğine bakalım! Esere sahip çıkan, pozitif bakan, yön ve yol gösteren, bununla birlikte üslubunuza saygı duyan, janti bir yayıneviyle buluşmanın rahatı içindeyim. Başka alternatifler oluşmuştu ama Metinlerarası ısrarımın doğruluğunu hissediyorum.   

 

7- Öykü yazmaya yeni başlayanlar için önerileriniz nelerdir? Yola çıkmadan önce çantalarına neler koymalarını isterdiniz?

Okumak…

Su çekilen tulumbalar vardır. Bazı yerlerde çıkrık da denir. Kuyudan su çekmeden önce tulumbanın ağzına kılavuzluk yapsın diye bir miktar su dökülür. Bu vesileyle su, hızlı bir şekilde topraktan yüzeye çıkar. Yazmanın kılavuz suyu okumaktır.   

Zaman sonra okumayla eşzamanlı yazmak…  Yani yazı taslağı oluşturmak... O taslakları uzunca bir süre tamamlanmıştır diye değerlendirmemek... Ve yine okumaya devam etmek…

Kendi yazısını oluşturan kişi okumaya devam ediyorsa her okuduğu sayfadan yazısına malzeme taşır. Bunlar okuduklarınızın kopyası değildir. Yazıya koyacağınız bir sözcük, farklı bir bakış zaviyesi… bunlar okurken oluşur. Kanaatimce yazmayla okuma eşzamanlı götürülebilirse belli standartlarda eserler ortaya çıkması muhtemeldir.

1 Comment


my227
Mar 17

“ Öykü “ konusunu harika “öykülemişsiniz”. Kitap satın alımı için belli yerlere bakarken Müphem Uğultu isimli öykü kitabınıza rastladım. Artık İngiltere’den bir okuyucunuz var


Yiğit Yılgın

Like
bottom of page