“Roman puanla kazanır, ama öykünün tek şansı nakavt etmektir.”
Julio Cortazár
Cortazár: Bugün sizle karşımdaki kitapları nakavt edebilmem adına küçük bir yolculuğa çıkacağız. Bu yazıda kendimden çok bahsetmeyeceğim size. Fakat benim öykülerimin nakavt etmeye çalışmasıyla, karşıma çıkmaya cüret eden romanların neden puan almaya çalıştığını konuşacağız sizlerle beraber.
Kısalık-uzunluk konusunu konuşalım isterseniz önce. İçimi göstereyim ben size şöyle...
Gördüğünüz gibi ilk ve sonraki dönem öykülerimin yer aldığı "Ötekinin Rüyası" ile "Ayak İzlerinde Adımlar" kitaplarımın içindeki öykülerin hepsi birkaç sayfalık. Çünkü ben nakavt etmeye çalışırım okuru. Zamanla, mekanla, uzayla, okurun bildiği ve kabul ettiği normların hepsiyle dalga geçerim, okur nereden nereye savrulduğunu hiç anlamaz bile. Pehhh... Bir de şunlara bakın!
Gülün Adı, Suç ve Ceza, Ulysses: Bizler de uzunuz işte, baksana zaten hacmimizden belli olmuyor mu? Senin nakavt ile almaya çalıştığın maçı biz manastırda geçen birden fazla olayla, Raskolnikov'un baltası etrafında dönen vicdan azaplarıyla ve bir destanın bir romana dönüşmesiyle birlikte puanla kazanmaya çalışırız.
Cortazár: Evet, evet görüyorum. Zaten siz genelde gerçekçiliği ve gerçeğin anlatılmasını arayan kitaplarsınız. Fakat biz öyküler öyle değiliz. Biz anlatmaya çalıştığımız şeyi kısa ve vurucu bir yumruk şeklinde anlatmak zorundayız. Benim öykülerimin içi hep tekil olaylarla doluyken, sizler Adso, Raskolnikov ve Bloom karakterlerinin etrafındaki olayları da anlatmaya çalışırsınız.
Kinyas ve Kayra, Swann'ların Tarafı, Don Quijote: Bizler de deminki kitaplar gibi uzun kitaplarız. Ama aynı zamanda romanların karakteristik özelliği olan çok mekanlı olma özelliğine de sahibiz. Hepimizin baş kahramanları roman boyunca çok başka mekanlara girip çıkar fakat senin kitapların ve diğer öyküler pek de öyle değil sanki!
Cortazár: Evet, çünkü öykülerdeki mekan anlatıcılığı roman kadar geniş olmamalıdır. Birkaç hatta çoğu zaman da bir adet mekanla okurun düşünselliğine yumruk atmaya çalışılır. Pek çok mekanla okurun dikkatini bozmaya hayatta uğraşmam. Benim öykülerimde bazen bir kaplanın bir evin içinde olduğunu görürsünüz bazen de hayal gücünüzün sınırlarını zorlayacak bir öyküyü bir sayfada ve tek mekanda anlattığımı görürsünüz. Öykü böyledir dostlar.
Yüzyıllık Yalnızlık, Sefiller, Karamazov Kardeşler: Başka bir farkımızdan bahsedelim istersen Cortazár Bey. Baksana bize, her birimizde onlarca karakter var. Birimiz Macondo'da her sayfada başka bir aile bireyini gördüğümüz kocaman bir soyağacını, diğerimiz direniş Fransa'sında direnen onlarca insanı, diğerimiz de Karamazov ailesi ve etrafındaki pek çok insanı anlatır. Ya sen?
Cortazár: Evet, roman türünde böyle zaten. Ama dediğim gibi benim amacım nakavttır. Bu amaca onlarca kişiyle ulaşabilmem pek mümkün olmuyor genelde. Hem benim karakterlerim öyle bildiğiniz karakterlerden de olmayabiliyor. Vücudu olmayan yürüyen bir el, bir vampir, bir yıldız temizleme şirketi bile baş kahramanım olabiliyor benim. Ama yine de genel olarak sadece birkaç kişinin olması bir öyküyü anlatmak için yeterli oluyor.
Gecenin Sonuna Yolculuk, Budala, Aylak Adam: Biz romanların öykülerden bir diğer farkı da çizdiğimiz karakterlerin oldukça ayrıntılı olması Cortazár. Baksana Bardamu'ya, Mışkin'e ya da C.'ye... Hepsinin karakter olarak gelişimi, girip çıktığı ve onları şekillendiren mekanlar, etkilendiği insanlar ne kadar da ayrıntılı çizilmiştir.
Cortazár: Roman türünde böyle olabilir fakat öykü türünde genellikle kişilerin ayrıntılı olmasındansa, olayın ve kurgunun özgünlüğü, ayrıntısı ve vuruculuğu önemli oluyor. O yüzden bireylerin ya da olayların da neden öyle olduğunun sebebini çok öğretme ihtiyacı duymayız öyküde. Öyküde sanki bir önkabuller zinciri vardır ve öykü birden başlayıp birden biten bir yıldırım gibidir. Oysaki roman yağmur yağma, hava olayları ve diğer meteorolojik olayların hepsini içeren bir bütündür. Fakat öykü, insanların sadece o şimşek ve yıldırım çakma olaylarına dikkat çekmesi gibi okurun kafasına inmeye hazır bir anilikte gerçekleşip bitmelidir!
Suç ve Ceza, Bulantı, Yabancı: Bizim içimizdeki karakterlerin hepsi uzun psikolojik çözümlemelere sahiptir. Kendi varoluşlarını ararlar. Bir taraftan Raskolnikov, diğer taraftan Roquentin, Meursault gibi roman dünyasının en önemli karakterleri kendi dünyaları hakkındaki bulantılarını ve varoluş çıkmazlarını anlatır. Roman türü zaten psikolojik çıkmazların uzun uzadıya anlatılmasıyla bilinen bir türdür Cortazár.
Cortazár: Hiç umurumda değil valla, istediğinizi yapın siz. Ben büyülü gerçekçilik ve fantastik ile gerçeğin birleşiminin taraftarıyım. Zaten Edgar Allan Poe'nun kitaplarını da İspanyolca'ya çevirdim, boşuna mıydı bunlar sizce? Tabii ki değildi. Önceden de dediğim gibi karakterlerimi uzun uzadıya psikolojik çözümlemelerle şekillendirmeye uğraşmam, öyküde işler böyle gitmez. Tam tersine yeni anlatım tekniği ve biçimleri, öykünün okur üzerindeki etkilerini renklendirmek için denenebilecek her türlü yolun arayışı içindeyizdir biz. Sizde birey, bizde de olay-kurgu örgüsü odaklılık işte, anlayın.
Pek çok farklı ülkeden öyküler Cortazár'ın, Dostoyevski'nin, Kafka'nın öncülüğünde toplanmıştır. Romanlara karşı verilen savaş aslında bir dostluk maçıdır. Çünkü dünyadaki çoğu öykü yazarı da hayatında mutlaka bir ya da birkaç roman yazmıştır. Birinin diğerini yenmek için verdiği bir uğraş yoktur haliyle. Amaç sadece yazar-metin-okur üçgenindeki türbülansları yönlendirebilmek ve okurun dünyasını olabildiğince etkileyip değiştirmektir. Bunu roman da öykü de başarıyorsa ikisi de var olmaya devam etsin zaten.
Nakavtlarınız ve puanlarınız bol olsun!
Oğuz Aktürk
Comments