Küçük Bey
İlk hizmetçiliğim Tüccar Fuat Bey’in Erenköy’deki köşkündeydi. Bugün beş sene oluyor. O zaman Harb-i Umumi’nin en karışık zamanı olduğundan harp zenginlerinden başka kimsenin evinde yiyecek lokma, giyecek hırka bulunmuyordu. Babam öldükten sonra beni, ailemin zor durumundan dolayı bu köşke getirdiler. O zaman yaşım on altı, vücudum ufak tefek, henüz iş hususunda ham olduğundan orta hizmeti göremeyeceğimi anlayan ev halkı beni küçük hanımla küçük beyin oda hizmetine tayin ettiler. Küçük bey bıyıkları henüz terlemiş, güzel sevimli bir gençti. Her gün babasının yazıhanesine iner, beraber çalışır, akşamları geç vakit dönerdi. Doğrusu ben köşkten, köşktekiler benden memnunduk, öyle “Pervin, aşağı in! Pervin yukarı çık!” diye emretmiyorlardı, ben de onların şikâyetini gerektiren bir harekette bulunmuyordum.
Bir gün cumaydı, vakit ağustos sonu olduğu için öğleden sonra ev halkı tatlı bir gündüz uykusuna yatmışlardı. Köşkün içinde hafif bir boya kokusu vardı. Zira daha dün iki amele bütün binayı baştan başa boyamışlar, temizlemişlerdi. Biz de o gün öğleye kadar evdeki dağınıklığı düzeltmeye çalışmış, yorulmuştuk. Ben biraz dinlenmek için odama çıkmak istedim. Şöyle bir uzanayım dedim. Yatağıma girer girmez yakından gelen boya kokusu beni rahatsız etmeye başladı. Anladım, bir gün evvel sıvacılar en üst katı da boyadıktan sonra kireçli suları sofaya bırakmışlar, gitmişlerdi. Kendi kendime:
"Şunları alt kata indireyim, dedim."
Odamın kapısını açınca Selahattin Bey’in - küçük beyin ismi buydu - merdivenlerden çıktığını gördüm. Halim açık saçık olduğu için "A! A!" diyerek çekildim. Benim bu hareketim üzerine Selahattin’in döneceğini, gideceğini zannederken benim kapımı açıp içeriye girmesin mi? Aklım başımdan gitti. Yatağımın çarşafına sarıldım. Hâlbuki o bana büsbütün yaklaşarak kollarımdan tuttu, kendisine doğru çekti:
"Ne yapıyorsunuz Selahattin Bey? Ya görürlerse," diye hafifçe haykırdım.
O, "Kim görecek? Herkes uyuyor," diyerek beni yanaklarımdan öptü, vücudumda bir gevşeme hissediyordum, nihayet Selahattin’in dudakları dudaklarıma değince kendimden geçtim.
Birdenbire merdivenden işittiğimiz bir ayak sesi ile aklımız başımıza geldi. Ben ne yapacağımı şaşırırken Selahattin derhal sofaya fırladı ve etrafına baktıktan sonra eline geçen bir kocaman fırçayı boya tenekesine daldırdı, duvarları boyamaya başladı. Merdivenden çıkan büyük hanımdı, Selahattin’i bu halde görür görmez son basamakta durdu. Ben kapının aralığından onları seyrediyor, bir taraftan da acele acele giyinmeye çalışıyordum. Selahattin yorgun argın, nefes nefese, ter içinde, duvarları boydan boya fırçalıyordu. Büyük hanım:
"Selahattin, bu halin ne? Boyacılığa mı başladın," diye seslendi.
Selahattin Bey, o şaşkınlık içinde, ne söylediğini bilmeyerek, "Hayır, anne, dünkü işçiler üst katı unutmuşlar da… Badana yapıyordum," dedi.
Pervin
Comments