Aladağ’ın eteğinde, Çukurova’nın kuytusunda, yemişli tepenin ve ak zindanın toprağını, aşını, yavrusunu sakındığı bir yaban çay akarmış. Kızıl örgülerinden ak gerdanına damlayan lekelerinde üç yavru doğuran ninem, çatlak topuklarını yaban çaya kavuşturduğunda ağustosu harlayan ilk ateş o dağ köyünde yükselivermiş. Yaban çay, tüm hoyratlığıyla dağı geçip, kenti bir hat gibi aşan Seyhan’a aktığında, o dağ köyünde de ninemin kızıl örgülerinden bir tutam toprağa karışmış.
Çürüyen tırnağını ve yirmilik dişini çekip, çıkık omzunu oturttuklarında bile böylesine çaresiz bir acı yükselmemiş göğüs kafesinden. Tırnak tazelenmiş, omuz kaynamış da bir güneş damlası gibi gerdanında taşıdığı yavrusu dönmemiş yaban çaydan. Yirmi bir yaşının dilini, suretini, kavgasını, umudunu, hasretini Aladağ’ın en derinine gömüp, tazeliğini de gözlerinin altındaki çukura akıtmış.
Çenesinin ortasında beliren ince çizgide, bir kinin kıvılcımı gibi doğan ikinci bebeği; tepeleri, bağları, sıtmalı çadırları ve bereketli narenciye bahçelerini arşınlarken yaban çay Toroslar’dan gelen yağmur sularıyla yeniden taşmış. Ninemin çatlak topuğunda filizlenen zehirli otlar yerini yadırgayıp çayın dibine kök salmaya çalışmış. Beyaz bir gelincik gibi eğdiği boynunu ilk defa kaldırmış. Parmak uçlarını çürüten Şahmeranlı etaminleri suyun dibine gömüp, yerine evini ve yuvasını sakınsın diye üzerlikler asmış. Arka arkaya dizilmiş sekiz sıra üzerlik tohumunu yazmasından kestiği iğne oyalarıyla süsleyerek kondurmuş kapı tokmağının altına. Rüzgârla sallanıp duran üzerlik annemi getirmiş ninemin kucağına. Ak yazısına; kara saçlı, beyaz yavrusuna üç kere bakmış.
Çay durulup, nehir yolunu bulup, toprak yağmurları bağrına basarken ninem de ak yazısını üç lekeli ak gerdanına basmış. Kızıl örgüleri tutam tutam toprağa karışmış, dişleri her acısında birer birer dökülmüş, çatlayan topuğunda zehirli otlar filizlenmiş, yaban çayın hoyratlığında boğulan bir beyaz gelinciğe dönüşmüş ninem. Bunu yıllar boyu görememiş, varını yoğunu göz altındaki çukura akıtmış. Ak yazısı, kara saçlı beyaz yavrusu o dağ köyüne açan bir ayçiçeği gibi serpilirken ninem ise topuğundan boynuna yükselen zehirli otları söküp yaban çaya savurmuş; savurmuş ki kara yazısıyla beraber bu çay da kurusun. Çeyrek asır geçmiş, çay kurumuş ve ninem o dağ köyünde kalan son ışıklı evde, tazelenen topuğundan beyaz bir gelincik çiçeği gibi yeniden doğurmuş kendini.
Belgin Akan
Comentarios