Oo hoş gelmişsin beybaba! Nasılsın? Afiyette misin? Allah iyilik versin. Şefik, bana viski getir gülüm. Sor bakalım beybaba ne içiyor? İçkisi bitmiş. Sende para biter mi beybaba? Ne yaptı oğlan döndü mü yanına? Gelir gelir sen merak etme. Haydi bakalım, şerefine! Şunun hafifletemeyeceği dert mi var allasen? Elin kolun rahat dursun yalnız. Geçen seferki gibi tadımız kaçmasın. Boşuna kesme o karıyı. Konsa çıkmaz o, patronunki. Yoksa bu detone sesiyle nasıl çıksın sahneye. Ben gençken ne söylerdim be! Cebimden çıkarırdım bunun gibileri. Ama ona buna yaltaklanmayınca ne fayda. Tabii sesim çok güzeldi. Bir makber okurdum, duyanın ağzı açık kalırdı gazinolarda, fuarlarda okuyacak karı buraya nasıl düştü diye. Elimizi tutturmadık kimseye. Ses kalmadı tabii artık. Bülent Abla olsan bu hayata ses mi dayanır? Söyle bakalım en çok neremi beğeniyorsun? Vallahi mi? Ben bu sarı saçların uğrunda girdim bu yola haberin var mı? Şefik, çerez getirsene buraya. Leblebili olandan değil, kajulu olandan. Ne diyordum? Sarı saçlarım… O zaman konfeksiyon atölyesinde çalışıyorum. Karşısında bir kuaför var. Arkadaş olduk ablayla. On altımdayım. Kendi saçları sarı, Serpil Çakmaklı gibi tepeden mandalla tutturuyor. Nasıl özeniyorum. Sana çok yakışır dedi. Babamlar kızar dedim. Röfle yaparız belli belirsiz dedi. Ama bir güzel oldu ki beybaba, bakmalara doyamazsın. Babam denecek hayvan eşek sudan gelinceye kadar dövdü tabii, orospu mu olacaksın sen diye. Saçlarımı da kesmesin mi kökünden. Aklıma koydum saçım uzayınca kaçacağım evden. Para biriktirdim. Evden kaçtığım gibi kuaföre koştum. Biriktirdiğim paranın yarısı saç boyatmaya gitti. O günden beri sarı saçı da bırakmadım anlayacağın. Ama yakışıyor be. Gözlerim ela ya, ışıktan göremezsin sen şimdi.
Patrona bu ışıkları değiştir, bunlar yaşlı gösteriyor diyorum. Dinlemiyor. Çapkın! Gözlerime bakma ayağına hani. Şefikçiğim bir viski daha be. Maşallahın var beybaba. Karı nasıl yetsin sana! Haydi şerefine! Bak şurada güzel güzel muhabbet ediyoruz. Çek o elini. Konsa çıktıysak koynuna girmedik. Çek lan o elini.
Gelmiş yetmiş yaşına, bir ayağı çukurda. Rahat durmuyor pezevenk. Beyler hoş gelmişsiniz, keyifler yerinde mi? Aman sizi kim ne yapsın be hırbolar?
Ne haber Serpil? Yok istemediler. Gözleri Yeliz orospusunda tabii. Patron bunun yüzünden yakında kapıya koyacak bizi. Dur bakayım. Gözün yine mi mor? Eli kırılsın o Nihat’ın. Ulan seven adam bunu eder mi? Çok aptalsın Serpil. Adamın seni sarhoşlara meze yaptığı yetmiyor, bir de dayak yiyorsun üzerine. Ben anlamam tabii, nereden anlayayım. Sap geldik sap gidiyoruz.
Bir adam vardı anlattı mıydım ben sana? Malatya’daydım o zaman. Her gece geliyor ama. Daha otuz beşimdeyim. Façamız o biçim. Benden başka kimseyi istemiyor. Bir gece ateşlendim çıkamadım konsa. Kimseyi almamış masaya. Bana sonradan anlattılar. Kuzeniyle evlendirmişler, sevmiyor. Yakışıklı sayılır, fırça bıyıklı, esmer. Gelirdi efendi gibi içkisini içerdi. Eli kolu masa altına gitmezdi. Sen beni anlıyorsun derdi. Aşık mıydım bilmiyorum ama hoşuma gidiyordu.
Kapılmıştım ben de. İstanbul’a taşındı. Son gelişinde baktım suratına. Gel dese gidecektim.
Demedi. Bu bodrumun rutubeti ciğerini solduruyor insanın. Taşınacağımıza bir bundan seviniyorum. O soysuzun yalanlarına inanma sen. Şöyle güzel, böyle güzel diye şehir dışında bir ahıra tıkıverecek bizi. Allah vere de burası kadar rutubetli olmasın. Rüya Pavyon’u da taşıyacaklarmış. Yeni başkan şehirde sapkınlık istemiyormuş. Şehir içinde yine bir güvenliğimiz var. Sabahın karanlığında evine dönerken kepenklerini açan üç beş esnaf oluyor. Ta ebesinin örekesinde, in yok cin yok. Niyeti temiz insan gelir mi oraya. Takıverdi mi bıçağı, biri yetişene kadar nalları dikersin. Hakkımızda hayırlısı ben sana diyeyim. Nihat’la konuş da, çalıştırmasın artık seni. Götlek patron ters ters bakıyor. Yine mi gelmiş bu gamlı baykuş? Kafayı kaldırmadan rakı içiyor. Pavyona değil de, mevlide gelmiş. Parası bol, harcayacak yer arıyor herhâlde. Asker mi ki? Dur biraz ortalarda dolanayım da patronun diline malzeme vermeyeyim.
Oo afiyetler olsun yakışıklılar. Eğleniyor muyuz? Eğleneceksiniz tabii, aslan gibisiniz. Kalk biraz oynayalım be. Karından mı korkuyorsun paşam? Gel biraz rahatla. Aman şu karı da gıy gıy. İçimizi kararttı. Yeliz, biraz oynak bir şeyler söyle be yavrum. İyi be, bir şey mi dedik? Afrasından tafrasından geçilmiyor. Seni de göreceğim. Bunlar daha iyi günlerin. Bu yaşta prenses gibi dolanmak kolay. Ulan bu akşam da ne kesat işler. Yarın diğer tuvaleti giyeyim. Bu çok kapalı kalıyor herhâlde. Rutubet kokusu mu sinmiş buna? Anasını sattığımın rutubeti içime, dışıma, her yere işledi. Beybabanın ellemesine ses çıkarmayaydım keşke. Patron bakıp duruyor. Beybaba da Nalan’ı almış yanına. Bak nasıl fingirdiyor aşüfte.
İyi akşamlar aslanım. Çok dertli duruyorsun be. Dayanamadım geldim. Bak istemiyorsan anlatma bir şey. Ben şurada oturacağım on dakika. Ücretim diğerleri kadar yüksek değil, söğüşlemezler seni. Durumun var ki her akşam buradasın, kimseyi de almıyorsun masaya. Ses etme de patronun ağzı kapansın. Durumu olmayan adam pavyona mı gelirmiş zaten. Şefik bana bir bira. İçki söylemezsem çakozlar bizimkiler. Yavaş yavaş içerim, ikinciye geçmem. Çok da gençsin. Asker misin sen? Eğlenmeyeceksen burada ne işin var? Tamer’in birahaneye gideydin.
Parayı harcayacak yer mi bulamıyorsun yoksa? Senin de ağzından kerpetenle laf alıyoruz be. Benim de senin yaşlarda oğlum var. Babası olacak pezevenk aldı çocuğu göstermedi bir daha. Kendi büyütse iyi, anasıyla kardeşine bırakıvermiş. Öksüzler gibi el ellerinde büyüdü çocuğum.
Öyle hemen bıraktım sanma. Çok koştum peşlerinden. Göstermedi soysuzlar. Polise gittim. Polis orospunun değil, pezevengin yanında durdu. Valiye kadar çıktım. Sözümüz geçmedi anlayacağın.
Beklemeye karar verdim, gelir de anasını bulur diye. Yok anam, ne gelen var ne giden. Beş yıl oluyor. Büyümüştür, anlar beni diye düştüm yollara. Ta Trabzon’a. Benim senin gibi anam yok demez mi? Benim de senin gibi oğlum yok dürzü deyip aynı günün akşamı döndüm. Anadır sonuçta, hakkı yok mudur çocukta? Ben mi seçtim bu hayatı? Amaaan. Boş ver be! Ee sen anlat bakalım. Kim? Yeliz mi? Yeliz’e mi geldin sen? Çıkmaz o konsa boşuna bekleme. Dinlemek için ha? Teybe koy Bülent Ersoy kaseti dinle. Bu kargayı dinlemeye pavyona mı gelinirmiş? Bana bak yoksa sen Yeliz’e mi yanıksın? Gel bu işten vazgeç. Patronun kırığı o. Sağlam pabuç değil bu adamlar. Bak ne güzel, tezkerene az kalmış. Yeliz mi yok sana? Nereliydin sen? Ne güzel memleket. Havası kuru, böyle rutubetli değil. İnsanın ömrü uzar oralarda. Sen bilirsin. Demedi deme. Haydi hakkını helal et. Senin hesabı daha fazla kabartmadan topuklayayım.
Serpil kız sen hâlâ burada mı oturuyorsun? Nihat’ın hatırına tutuyor vallahi seni patron. Hıı, lafladık biraz. Askermiş. Tezkeresi gelecek yakında. Şefik, bir sigara getir be! Bilmem bir şey anlatmadı. Kafası bozuk herhâlde. Kim? Yeliz mi? Güzel kız ama okuyamıyor be. Deme? Vay be
Yeliz’e bak sen! Kafalamış demek patronu. Helal olsun be kıza. Altın mı takacağız şimdi bu hıyara? Bizim içerideki birikmişlerden düşsün artık. Gram altın bile olmuş kaç para. Benimki de.
Ne zam yapsa he diyeceğiz artık. Başka ev kiralayan mı var bize? Çatı da akıtıyor. Burada rutubet, evde rutubet. Ne boktan şehir burası! Eve girince yüzüme ıslaklık vuruyor. Böyle ıslak halıyla ayak kokulu herif karışımı bir koku. Duvarları çamaşır suyuyla ovuyorum bana mısın demiyor.
N’oluyo be? Bıçak mı o? Şefik koşsana! Bıraksana oğlum elindekini. Ah harcayacaklar gencecik çocuğu be! Şefik! Aptal mısın oğlum sen? Yakma kendini. Al işte götürüyorlar içeri. Ben dedim ama! Tezkereni al, memleketine dön dedim. Çok hırpalamasalar bari çocuğu. Bunun memleketinin havası kupkuru. Ne rutubet ne bir şey.
Berke Atabey
Tebrikler!
Bir cirpida okunan, eglenceli ve akici bir oyku olmus. Ortamin rutubetini iliklerime kadar hissettirdi :)
Gelecek oykulerinizi heyecanla bekliyorum.