“Başla evladım anlatmaya.”
“Başlayayım amirim. İsmini vermek istemediğim ücra bir mahallede dünyaya geldim. Çocukluğumu hatırlayamasam da zor ve sancılı geçtiğini hissediyorum. Sünnet olursan uzaktan kumandalı araba alacağım, diyen babam vardı. Sünnet oldum, araba alındı ama sanki biraz eski modeldi. Dışı cafcaflı olsa da nadide bir parçaymış ki üç güne kalmadı, bozuldu. Uzaktan kumandalı arabalar için sanayi olmadığından rafa kaldırdık süs niyetine. Benim zamanımda yeni yeni duvarda, tavanda gidebilen arabalar çıkmıştı. Aslında ben onlardan istiyordum ama açgözlülüğümden dolayı sünnet olduğum günün gecesinde aldım arabayı. Yarını bekleseydim duvarda, tavanda gidebilen uzaktan kumandalı arabam olacaktı ve belki bugün burada olmayacaktım.”
“Dalga mı geçiyorsun lan sen! Yirmi saattir ayaktayım! Şimdi düzgünce anlat.”
“Amirim ben sıradan bi’ çalışanım. Aldığım maaş belli, giderlerim belli, elimde kalan yok. Zaten bu kendine yetememek bir yerden sonra insanın sinirini bozuyor. Bi’ pazar televizyon açık kalmış ki normalde hiç seyretmem.”
“Dangalak seyretmiyorsan niye alıyorsun. Zaten alayınız kitap okur, sinemaya, tiyatroya gider. O televizyon programları nasıl ayakta kalıyorsa.”
“Amirim benim alma amacım tamamen süs. Şimdi oturduğun odada deve kadar yer kaplayan bir şey olmadığında çok boş kalıyor.”
“Neyse lan tamam uzatma. Devam et.”
“İşte amirim televizyon açık kalmış. Ben de kahvaltı ediyorum. İstemeden kulak misafiri oldum. X bir oyuncu iki üç bölüm başına bir milyona yakın para kazanıyormuş. Magazin programı yapan kadınlar bunu öyle bir anlatıyor ki görmelisin. Sanki televizyondan çıkıp bana ‘Boşuna yaşıyorsun lan’ diyecekmiş gibi. Kafam allak bullak oldu ve televizyonu kapattım. Biraz düşündüm. ‘Ulan benim ömrüm boyunca kazanamayacağım parayı adamlar maksimum bir ayda kazanıyor’ bana bu koymazdı eski ben olsaydı. Para dediğin kâğıt parçası der geçerdim ama öyle olmuyor işte. Değeri, emeği hatta yeri geldiğinde adamlığı belirleyen şeyin para olduğunu idrak edince değiştim. Eski ben daha güzeldi ama fazla hayalciydi. Biliyorsunuz ki hayallerle yaşayanları gerçeklerle…”
“Hop lan hop! Yavaş gel.”
“İşte amirim bunları biraz düşününce ölmek istedim. Nasıl olsa bir gün herkes bitiş çizgisine gelecek. Ben kestirmeden gitmeyi seçtim. Kötü mü ettim? Hangimiz yarışlarda kestirme yolu kullanmayız ki? Amirim şimdi benim içinde bulunduğum paradokstan dolayı yaşandı bu olaylar. Bana aniden sorsanız dinimi ‘İslamiyet’ derim ama kendimle konuştuğumda pek de ‘Müslüman’ olmadığımı fark ettim. Şimdi “intihar etmek günah” dendi. İlk başta yüzümü astım aynaya, sonradan asık suratım ilham kaynağı oldu. Düşündüm ki ‘Ben şimdi bi’ banka soysam beni kevgire çevirirler. Kuru yerim kalmaz vallahi’ diyerekten banka soymaya karar verdim. Benim yapım da bi’ acayiptir amirim. Elektro müzikler dinlediğim zaman asıp kesebilecek raddeye geliyorum ama karıncaya selam dahi veremiyorum. Elektro bana çok hayal kurduruyor. Şu da var, karınca yerine örümcek olsa acımadan yığarım olduğu yere. Karıncalar gözümüze kedi gibi göründüğünden oluyor. Aslında köpekler daha iyidir. İşte dış görünüşten kaybediyorlar. Neyse amirim kararımı verdim, hakiki son model boncuklu tabancayı belime geçirdim ve tuttum bankanın yolunu. Plan oldukça basitti. Bankaya girip silahı çıkartacak ve ‘Allahını seven üstüme toprak atsın’ diye bağıracaktım. Zaten silahı görünce insanlar ne dediğime kulak dahi asmayacaktır. Orada sevgili güvenlikler tarafından kevgire döneceğimi hesapladım. İş tahmin ettiğim gibi olmadı. Benim girdiğim sırada bankanın müdürü sevgilisine evlenme teklifi ediyormuş. İşin kötü tarafı da kız evlenme teklifini kabul etmemiş. Sevgilisi yanımdan geçerken ben ‘Allahını seven üstüme toprak atsın’ diye bağırdım ama sesin müdürden geldiğini sandı kalabalık. Bildiğin müdüre playback yaptım. Benim sorunum seyrettiğim şeylere çok değer veriyorum. Memati bunu dediğinde ben komaya girecektim. Ama kalabalıkta tık yoktu. Ben bir de çok merhametli birisiyimdir. Üzgün birini gördüğümde yanına koşar ‘Bi’ tek atalım kendine gelirsin be abi’ derim. Bu fırsatı da kaçırmadım. Koştum müdürün yanına ‘Abi gel biz seninle bi’ tek atalım’ dedim. Adam da dünden razıymış. Birazcık aşk sarhoşluğunun verdiği gazla bankadan yüklü miktarda parayı aldı ve çıktık. Neyse işte, içtikçe anlatıyoruz birbirimize derdimizi. İçtikçe eteğimizdeki güller, menekşeler dökülüyor. Ben de intihar olayını anlatmış bulundum. Adam da ağzımdan çıkan her cümleyi kendine yorduğu için anlattığım X kişisinin üç günde bir milyona yakın para alma mevzusunu aşkına bağladı. ‘Belki çok param olsa, banka sahibi olsam, holdingim, plazam falan olsa beni severdi’ demesin mi? Abinin kontrolden çıktığını orada anladım. Hani ruh hastası deriz ya insanlara, onların bile kendi içlerinde bi’ tutarlılığı olur. Bu abi kafayı sıyırmış. Yanında saymaya korktuğumuz kadar çok para var ve halen ‘Çok param olsaydı’ diyor. Abiye mevzuyu ayıktırmak ve kendimden uzaklaştırmak adına ‘Abi yanındaki çantalarda bi’ dolu ne var?’ Abi biraz düşündü ve aklına geldi ‘Para var işte almadık mı beraber’. ‘Aldık abi. İşte paran var. Git tekrar yengenin yanına, saç paraları.’ Abiye o anda ‘Gel halay çekelim’ desem mantıklı bulacağından ‘Eyvallah be adıgüzel’ deyip gitti. Ben de ikinci planıma hazırlanmaya başladım. Bu plan yüzde yüz tutacak bir şey olduğundan kafam aşırı rahattı. Plan yine basit. Bir çiftin yatak odasına fütursuzca dalacaktım. Hatta yengeye yanaşıyormuş gibi yapacaktım ki iş direk namus davasına girsin. Toparlandım ve ben de kalktım bardan. Gözüme bir ev kestirdim ve balkon tarafına tırmandım. Yeni plastik kapılar çok kolay açılıyor. Bıçakla iki zorladım ve sanki ‘Buyur abi’ dermişçesine ufak bir açık verdi. Daldım içeri yavaşça. Yatak odasını buldum ve içeriye doğru girdim. Yorgan altında işlerini halletmeye çalışıyordu çift. Işığı yaktım ve ‘Merhaba müsaitseniz ben de gelebilir miyim?’ gibi sempatik bir giriş yaptım. Yorgandan kafasını kaldırdıklarında boncuklu tabancayı çıkartıp kafama sıkmak istedim. Bunlar evli değil tamamen saf ve ham bir öğrenci grubuydu. Dört kafa çıktı yatağın altından ve içlerinden yaratıcı birisi ‘Gel abi beşinciye de yer var’ dediğinde içimde cinselliğe dair kalan her şey köprübaşında halay çekerek sırayla atladılar. Sona ben kaldım tabii ki. Ben de gördüğüm tablonun cazibesine dayanamayıp camdan atladım. Birinci kat olduğu için parmaklarım yere sürttü sadece. Ama keşke parmağım çıksaydı da sürtmeseydi. Küçük yaralar çok acıtıyor ama büyük yaraları hissedemiyorum. Sadece kanıyor. Neyse amirim işte artık ümidimi kesmiş yürüyordum. Hayır, ölmek ya, istedikten sonra ne kadar zor olabilir ki? Bunu da tecrübe etmiş oldum. İşte amirim artık başaramayacağımı anlayıp eve dönmeye karar vermiştim. Ara sokaklardan gitmek çok hoşuma gidiyordu. Ne bileyim o sokak lambaları tam olarak her yeri aydınlatıyor ya. Belki de yapılan tek bu iş doğrudur. Devletimle gurur duyarak sokak lambalarının altında gidiyordum. Kaldırımda yaşları on sekiz ya var ya yok bi’ çift kavga ediyordu. Çocuk sürekli bağırıp vurmaya çalışıyor, kız kendini usta refleksleri sayesinde bir yere kadar koruyordu. Yanımdaki boncuklu tabanca anca burada işe yarayabilirdi. Çektim silahı, tuttum çocuğun başına. ‘Ne yapıyorsun lan sen? Orospu çocuğu madem dövüşmek istiyon kendi sıkletinde birini bulsana. Senin ben vicdanının sikeyim.’ Çocuk, tabii silahı görünce birden eline ayağına kramp girdi. Kasılmaya başladı. Ben de kızı aldım, doğru evine bıraktım. Ama bırakırken hiçbir şey konuşmadım. Sonra çocuk gelmiş size şikâyet etmiş. Kız da erkek arkadaşımla yürüyorduk bi’ adam geldi silah çekti demiş. Hayır, buradan nasıl bir anlam çıkartmamız gerekiyor. Hadi bununla kalsak iyi. Erkek arkadaşının parmağıyla kız ‘bir de o adam beni taciz etti’ demiş. Amirim tamam ölmek istiyorum da bu kadarına da gerek yok. Bıraksaydınız bi’ köşede ecelimle ölürdüm. Evladım yaşında kızdan mı medet umacağım. Ama olacakları biliyorum ben. Siz mahkemeye sevk edeceksiniz, mahkeme yukarıdan tanıdıklarım ve yeterli param yok diye tek atacak, bütün ana haberlerde ‘Tacizci’ sıfatıyla naçiz yüzümü gösterecekler, gittiğim koğuşta linç edilip öldürüleceğim. Ben hatayı nerede yaptığımı biliyorum ama. Süs diye de olsa, o televizyonu almayacaktım."
Doğukan Çelik
Comments