top of page
Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Öykü- Hicret Birik- Flu

Dudaklarına doğru bastırdığı bıyıklarını kemiren Fethi, sehpanın üstündeki fotoğraf yığınına dalmıştı. Ulusal Cumhuriyet Partisi’nin başkanı İhsan Keper’in farklı açılardan çekilmiş fotoğraflarıydı bunlar. İyice eğilip kaçırdığı bir şey var mı diye dikkatle inceledi, nefesi sehpadaki sigara küllerini dağıtıyordu. Hiç beklemediği anda kapı çalınca yerinden hopladı. Elini korkudan gümleyen kalbine götürüp derin bir nefes aldı, alnındaki soğuk teri avuç içiyle sildi. Kapıya doğru giderken bacakları titriyordu. “Ulan Fethi, bir kapı sesiyle donuna edecektin nerdeyse,” diye kendi kendine söylenip kıkırdadı. Kapıyı açtı. Mahfuz Usta. Gecenin üçü. İt bağlasan durmaz bir soğuk var. Bu adamın bu saatte dışarda ne işi olabilir diye düşündü. İçeri aldı. Dışarının ayazını içeriye taşıyan adama acıyarak ve merakla baktı.

“Çay yok mu Fethi?”

“Olmaz mı usta, sigara?”

Mahfuz Usta, ezilmiş kırmızı pakete parmağını soktu. Kalan iki sigaradan birini çıkardı, yaktı. Yaşlı ciğerlerine inen dumanı hırıltılı öksürük sesleriyle üfledi. Dudaklarını çevreleyen beyaz kıllar sararmıştı. İri kırışıklıklarla dolu yüzü, kalın, eski ve kahverengi bir deri parçasını anımsatıyordu. Yaş almanın kaçınılmazlığı insanı nasıl da hırpalıyordu. Eğilip sehpadaki fotoğraflara bakmaya çalıştı. Çok uzak bir şeye bakar gibi kıstı gözlerini.

“Varoluş git gide flulaşıyor Fethi.”

Fethi, ondan genç olmanın bir sıfır galibiyet hissi ve hiç yaşlanmayacağını sanmanın yanılgısıyla gülümseyerek başını salladı.

“Yok be Usta, senin gözler bozulmuş, aksine her şey o kadar net ve parlak ki.”

“Başkan değil mi bu?” diye sordu Mahfuz Usta.

“Evet, dergiden istediler, şu adamın ipini çekemedik gitti.”

Alnındaki sivilceleri kaşıdı, fotoğrafları eline alıp düşünceli bir şekilde baktı.

“Bizim Nihan’ı biliyorsun, adamın yolsuzluklarını ortaya çıkaran bir yazı yazdı, benden de fotoğraf istediler ama…”

“Bunlar olmaz Fethi.”

“Biliyorum usta ama adamın şöyle üçkâğıt peşindeyken bir fotoğrafını çekemedim gitti.”

“Montaj yap sen de.”

Kaşlarını kaldırıp avcunun altından Mahfuz Usta’ya baktı. Ciddi miydi bu adam? Bunamış olmalıydı. Fotoğrafçılık sanatını en ince ayrıntısına kadar kendisine öğreten ustası, bugün nasıl da hilebazlığa teşvik ediyordu onu.

“Usta ne diyorsun sen, nasıl böyle bir şey yaparım?”

“Aman be evlat, yapmadığı bir şey mi göster diyorum, adamın ne mal olduğunu herkes biliyor zaten.”

Fethi düşündü. Adamın yolsuzlukları ayyuka çıkmıştı. Ulu orta yaptıklarını gözün görmesine kulağın işitmesine hacet bırakmamıştı. Fotoğraf gerçek ya da değil ne fark ederdi. Hem zaten uykusu da kaçmıştı, biraz eğlenmiş olurdu. Eski fotoğraf destesini getirip önüne koydu. İşe yarar olanlardan birkaç parça kesip birleştirerek üç ayrı poz çekti. Karanlık odaya girdi. İki numaralı kimyasalı koyduğu kutuya yerleştirdiği fotoğrafı netleştirip pürüzsüzleştirdi. Şimdi, önündeki ihale dosyasını imzalayan başkanın fotoğrafı pırıl pırıldı. Mandallayıp çıktı odadan. Mahfuz Usta yoktu, gitmişti. Saate baktı, sabahın beşi. Ne âlem adamdı bu Mahfuz Usta. Hiçbir şey demeden çekip gitmişti. Yaşlılık aklına eseni yapabilme hürriyetiydi bir yerde, yeter ki bedeni desteklesindi. Uykusu gelmişti artık, kanepeye uzandı. İki saat sonra kapının gürültülü çalışıyla uyandı. Açtı. İki üniformalı polis, ellerinde arama izniyle karşısında duruyorlardı. İçeri girdiler. Aradıkları şeyin yerini biliyor gibi direkt karanlık odaya daldılar. Mandallanan fotoğrafla birlikte Fethi’yi de alıp dışarı çıktılar. Polis arabasının yanında Başkan İhsan Keper duruyordu. Karşısında Mahfuz Usta, elleri cebinde, keyifle sohbet ediyorlardı. Geceden uykusuz kalmış şiş gözlerini kısarak,

“Senin netliğine tüküreyim Fethi, “ dedi.

İhsan Keper’in pis sırıtışı ikisinin arasında iş birlikçi bir kahkahaya dönüştü. Bir mahkûma bir kahkaha. Kârlı kahkahaların iğrenç tınıları sokağa doldu. Yolda yürüyen insanlar ayıplayarak Fethi’ye bakıyorlardı. Herkes çok net ve parlaktı. Manipüle edilmiş bir kitlenin net ve parlak boyun eğişi. Bir boyun eğişe bir mahkûm. Bir montaj fotoğrafa kârlı bir ihale. Bir aldatmacaya baş edilmesi imkânsız bir aldanma. Alma verme dengesi. Büyük balığın boğazından akıp giden küçük balık. Birazdan sindirilip boka dönüşecek.

Fethi polis arabasına bindirilirken Mahfuz Usta’ya baktı. Sarı kılların çevrelediği dudaklarından çıkan kelimeler anlamsız bir gürültüye dönüşürken görüntüsü git gide flulaşıyordu.


Hicret Birik

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page