Ferit Edgü’ye
Büyük halamın odasına girdiğimde duyduğum ilk şey, üst kattan gelen piyano sesi oldu. Hikayeme gördüğüm ilk şeyi değil de duyduğum ilk şeyi anlatarak başlamam da yine halamla ilgilidir. Benim bir an boşlukta kalıp balkona doğru baktığımı fark edince yatağında hafifçe doğruldu ve şöyle dedi: Güzel çalıyor, değil mi? Gidip elini öptüm. Çocukluğumun uzun yazlarını yanında geçirdiğim o heybetli kadının şimdi bu yatağa mahkum hali içime çok dokunmuştu. O sırada yukarıdaki piyano sustu.
Yanına oturdum. Ona köşkteki günlerimizi hatırlatacak oldum. O yıllarda her şey çok farklıydı. Evine, evin düzenine çok düşkündü. Harika bir aşçıydı. Doğrusu, yaptığı böreklerin bir eşi yoktu. Mutfağı yirmi dört saat çalışan bir fabrikanın üretkenliğine sahipti. Bu yüzden yemek saati olsun olmasın, biz kuzenler o evde sürekli bir şeyler tıkınıyor olurduk. Farklı yaşlarda altı yedi çocuktuk ve o zamanlar yaz mevsimini hayatın ta kendisi olarak görüyorduk. Biz bir masanın etrafına doluşup ne var ne yok tıka basa mideye indirirken, büyük halam etrafımızda pervane olur, yarın ne yemek istiyorsunuz bakalım, hadi söyleyin, derdi. Böyle durumlarda çocukların hepsi aynı anda konuşur, herkes ayrı bir şey isterdi. Bunlar olurken, halam bir yandan evin diğer işlerine koşturur, arada etrafa emirler yağdırmayı da ihmal etmezdi. Ama birkaç dakika sonra yanımıza geldiğinde az önceki konuşmaları çoktan unutmuş olurdu. Yine başımızda dikilir, keyifle bizi izler ve hadi bakalım, yarın ne yemek istediğinizi söylemediniz daha, derdi.
Üst kattan tekrar ses gelmeye başladığında yine kulak kabartıp dinledik. Bu kez başka biri çalıyor, dedi halam. Bunu duyunca şaşırdım. Çalan kişi farklıydı şimdi, halamın dediğine göre, artık başkası vardı piyanonun başında. Bunu nasıl anladığını sordum. Tuşlara dokunuşu, diye mırıldandı, gözlerini yumdu. Devamını getirmedi.
Eski günlerden söz etmek istemiyordu halam. Belki de bu onu yaralıyordu. Bu apartman dairesinin görece rahatlığı da onu avutuyor olmalıydı. Mütarekenin ilanından sonra pek çok arkadaşı, pek çok aile dostu bizimkiler kadar şanslı olmamıştı. O gün yattığı yerden biraz da zorlukla elini uzatıp elimi tutmasını, artık ben zaman defterindeki sayfalarımın sonundayım, demesini asla unutmayacağım. Bu hayatı öyle gözümüzde çok da büyütmemek gerek, diye devam etti. Zaman herkesin ömrünün çetelesini tutuyor nasıl olsa.
Anılar isteklerine, hayalleri de özlemlerine karışmıştı. Ömrünün son günlerini geçirdiği o yatakta kafasının içi kim bilir nelerle ve kimlerle doluydu.
Üst kattan gelense onun DO sesiydi.
Mesut Barış Övün
Mutfağı yirmi dört saat çalışan bir fabrikanın üretkenliğine sahipti. Burada bir fabrikanın mutfağından mı söz ediliyor yoksa "hala" nın mutfağından mı? Anlam çok bulanık olmuş. Şu şekilde anlaşılıyor: Halam, mutfağı yirmi dört saat çalışan bir fabrikanın üretkenliğine sahipti.