top of page
Yazarın fotoğrafıİshakEdebiyat

Öykü- Sibel Oğuz- Kusur

Her şey durağan, babam gri süveterini geçiriyor sırtına. Açık renk yaşına uygun değilmiş, öyle söylüyor. Beyaz çocuklara bir de ölülere yakışırmış. Gelinleri bilmem, diyor. Hayat ne garip. Duygular renklerin bütünlüğünü ele geçiriyor anne sen gideli. Nerede kırmızı pelerinim? Gazeteler aynı haberi yazmaktan muzdarip. Kimsenin yeni kelam etmeye takati yok. Yeni lisan gerek, başka yerler, gidilmedik seferler. Aynı kavgayı tutturuyor martılar. Dünden kalma ıspanak ağzımı buruşturuyor. Holde gelişigüzel asılı takvim pazarı gösteriyor.

Babamla çaprazlama oturuyoruz. Karşılıklı durmaktan kaçınıyor olmalıyız. Belki de çekingenliğimiz yüzleşme korkusudur, kim bilir? Mutlak bir sessizlik hâkim sofrada. Zeytin çekirdeklerinin çıkardığı tını olmasa çıldıracağım. Buzdolabına mıknatısla sabitlenmiş saat suskun. Dokunsam bir bir sıralayacak şikayetlerini, el ele verip zamanı durduracağız. Annem belirecek avluda. Güzelleşecek çatallaşan seslerimiz belki de. Nihavent makamında şarkı tutturacağız bir ağızdan. Çok geçmeden hayal dünyamın odalarını kapatıyorum. Gerçekleşmesi mümkün olmayan arzularım beni yarı yolda bırakıyor. Hışımla düşüncelerimden sıyrılıp çavdar ekmeğine uzanıyorum.

Soğuk mermer, çorabımdan kaçan parmağımı ferahlatıyor. Dizimden ayakucuma uzanan kaçağı fark ediyorum. Koşmuyorum peşinden, özgür iradesine bırakıyorum. Bazı anlarda olduğu gibi aykırı fikirler dolaşıyor zihnimde. Annem gideli kahve pişmiyor evimizde ne yazık ki. Cezveyi arıyorum alakasız yerlerde. Mutfağı yoklamak gelmiyor aklıma. Şimdi çorabımda uzayan yolda arıyorum falcıları. Dönüşü kesinleşmeyen yolculuğa çıkıyorum. Anlamsızca gülüşüm babamın dikkatinden kaçmıyor. Bütün cesaretimi toplayarak denize gidemeyeceğimi söylüyorum. İçten içe cesaretimden dolayı kutluyorum kendimi fakat bu şölen uzun sürmüyor. Babam caydırıcı, emrivaki bakışlarını dikiyor alnımın ortasına. Sözsüz eylemin dinamik hali bu olsa gerek. Ne vakit babama kendimle alakalı planlarımdan söz etsem pişmanlık sarıyor benliğimi. Özrümün kusursuzluğu yüz kaslarımı yumuşatıyor. Deniz beklemez, diyor demli çayından bir yudum alarak. Başına buyruk bıyıklarını düzeltiyor, piyanonun tuşlarına dokunur gibi oynatıyor parmaklarını. Bazı şeyler ihmale gelmez öyle ya.

Havaların ısınmasıyla karasineklerin çoğaldığını, açıkta yiyecek bırakmamak gerektiğini söylüyor kapıdan çıkarken. Sesinde ricadan öte talimat seziyorum. Evimizde yumuşak sözcüklere yer yok. Annem giderken her şeyi beraberinde götürmüş anlaşılan. Uykusuz geçen gecemin mükâfatı bu mu olmalıydı, diyorum. Sessizce söylüyorum, annemin işiteceğinden zerre şüphem yok. Ezberlediğim formüller yanıltıyor, mantığıma sığınarak erteliyorum geometri sınavımı. Balıklar beklemez öyle ya. Ait olduğum yere gitmeliyim, ben denizkızıyım. Nereye kadar saklayacağım yaşadığım coğrafyaya ait olmadığımı. Bir bakıma kabulleniyorum.

Hasır şapkamı geçiriyorum başıma, saçlarım cezası kesilmemiş suçlu gibi köşesine siniyor. Rüzgâra kaptırmaya niyetim yok. Arsızlaşırmış, öyle söylerdi annem. Üzerimde hava şartlarıyla uyumlu olmayan kırmızı pelerinim. Zihnimden bağımsız adımlarla babamı takip ediyorum. Ara sıra suskunluğumdan işkilleniyor olsa gerek arkasını dönüp varlığımı sorguluyor. Gölgelerimiz ardımız sıra resmimizi çiziyor. Ortaya güçlü babadan kalma sıska bir kız çıkıyor. Kesintisiz sessizlik usanmadan sürdürüyor kavgasını. Şapkamı yüzüme indiriyorum. Eve döndüğümde yanaklarıma yeni çiller eklensin istemiyorum elbette. Uzun yolculuğun ardından ki babamın geniş adımları aksini iddia ediyor, tekneye varıyoruz. Deniz geceden kalma sakinliğin tadını çıkarıyor.

Günlerdir babamın tadını kaçıran dalgalar korkudan köşesine sinmiş olmalı. Bir miktar keyifleniyor babam. Bunu sigara yakışından anlıyorum. Aksi halde duygularını açığa vurmayı sevmez. Ağzı kadar sevinçleri, kederleri de ketumdur. Bu bir kabahat mi doğrusu aklım ermiyor? Mercan gözlüklerimi evde unuttum, diyor. Mutlu olduğu zaman adımla çağırması inanılmaz. Yakını görmüyorum, balıkları kaçıracağız, diyerek mırıldanıyor. Her daim yakını görmekte kusurlu babamı teselli ediyorum. Varlığımla gururlanıyor bir parça.

Sırt çantamı teknenin güvenli bölümüne koyuyorum. Her ihtimali düşünmek zorundayım. İçinde bir başkası için anlam ifade etmeyen benin açımdan hazine sayılabilecek tokalarım, kitaplarım ve şekerli sakızlarım var. Evren iş birliği içinde, mutluluğumuz için elinden geleni yapıyor. Rüzgâr çıkmayacağa benziyor, diyor babam. Elimiz, kolumuz dolu döneceğiz ha Mercan ne dersin? Fikrimi alması alışıldık durum değil elbet. Ufak bir tebessümle karşılık veriyorum. Gülmenin cimri halini babamdan öğreniyorum.

Ağı yavaş yavaş bırakıyoruz. Kenarındaki mavi boncukları görünce heyecan doluyor içime. Bu duyguyu yaşamayalı kaç zaman oldu hatırlamıyorum. Deniz oyunbozanlık yaparak hışımla çekiyor ağları. Parçasıymış, ona aitmiş gibi. Babam rüzgâra kötü sözler söylüyor. Bizi oyuna getiren rüzgârın gözü pelerinimde. Sıyırıp almaya çalışıyor sırtımdan. Bir elimle düğmelerimi sıkıca kavrıyorum. Kollarımın titrediğini hissediyorum. Buna rağmen gücümü sonuna kadar kullanmam gerektiğinin farkındayım. Bu kutsal görevde kaslarım yorgun ve isteksiz. Başımı havaya kaldırarak yardım istiyorum balıkların sahibinden. Kendim için değil.

Annem beliriyor denizin ortasında, telaşa kapılmadan uzatıyor kollarını. Sakinliğine içerliyorum bir parça. Ağlar kayıyor babamın ellerinden, hayret zorluk çıkarmıyor babam. Mavi boncuklara takılıyor saçlarım. Yer çekimi derinliklere saklıyor şekerli sakızlarımı. Kırmızı pelerinim yüzerek uzaklaşıyor. Babam, Mercan üzülme yenisini alacağım, diye vaatte bulunuyor. Her daim uzağı gören babam yine yakınını görmekte kusurlu.


Sibel Oğuz

1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

1 Comment


Holden Caulfield
Holden Caulfield
Dec 08, 2021

Deneme diline yaslanılıp her fikrin, sonraki cümlelerde sağaltıla sağaltıla asıl özüne ulaştırıldığı çok ama çok güzel bir öykü. Tebrikler.

Like
bottom of page