Alarmı çaldı, eski tip bir saat. Çoktan uyanıktı, uzanıp kapattı. Hava yine karanlıktı. Bu karanlıkta eşyalarının yerini seçmesi zor oluyordu çünkü eşyaları da gökyüzü kadar siyahtı. Neyse ki her birinin yeri ezberindeydi.
Ayağa kalktı, masadaki sürahiyi aldı. Kendine bir bardak su doldurdu, içerken de çiçeklerini suladı. Sokaktan geçen çiftin tartışmasını duyuyordu. Cama gitti, çifti izledi. Kısa boylu, siyah saçlı bir kadın ve ondan bir hayli uzun, siyah saçlı bir adam… Her gün kavga ederlerdi. Tartışmalarından sıkıldı ve gidip ceketini giydi. Yeni bir gün başlamıştı, yeni şeyler yaşaması gerekiyordu.
Dışarı çıktı, apartmanın merdivenlerinden inmeye başladı. Apartmanın duvarları siyah ve bir hayli eskiydi. Ölü apartman çürümeye yüz tutmuştu, kötü koku burnunu yakıyordu. Tırabzana tutunuyordu, elinin altında bu ölü apartmanın eskimiş kemiklerini hissediyordu sanki.
İnerken birine çarptı, yeni biri. Bir kadın, kısa ve siyah saçları var. Neredeyse kendi boyunda, çok güzel gülüyor.
“Ah üzgünüm, iyi misiniz?”
Ve de çok tatlı bir ses. Yıllardır birlikte yaşadığı komşularınınkine hiç benzemiyor. Nefes aldığını hissediyor, sanki artık eski bir anıda yaşamıyor da şu anı yaşıyor.
“İyiyim ve oldukça şaşkın. Böyle bir apartmana sizin gibi hoş bir kadının düşmesi ne de acayip,” diyor, kadının gülüşünü içine çekiyor. Ömrü boyunca dinlediği hiçbir müzisyenin böyle bir nota çıkaramayışına hayret ediyor.
“Te-teşekkür ederim, ben ne söyleyeceğimi bilemiyorum.” Yanakları bir ton daha koyulaşıyor ten renginden. “Ben Rose, memnun oldum.”
“Willaim, hoş geldiniz.” Kadın bir teşekkür daha sunuyor. Akşam apartmanın altındaki kafede buluşmak için sözleşip ayrılıyorlar.
Willaim apartmandan çıkıyor, gökyüzüne bakıyor. Güneşi görmeyi bekliyor, hâlâ karanlık. Ayaklarının ucuna bakıyor, siyah tüylü bir kedi görüyor. Eğilip seviyor bir süre. Kediyle konuşuyor, ona yeni aşkını anlatıyor. Evet Willaim aşık, ilk seferde âşık oluyor Rose’a. Gülüşünü aklından çıkaramıyor, sesini. Güzel parfüm kokusu nasıl da unutturuyor ona apartmanın çürümüş kokusunu.
Kedi Willaim’dan sıkılıyor, yolları ayrılıyor. Biraz daha yürüyüp bir sokağın köşesine çöküyor. Cebinden not defterini çıkarıyor. Sokaktan geçen insanları not alıyor; birbirlerine neler söylediklerini, konuşma tarzlarını… Bazen aklına bir şeyler geliyor ve yeni bir sayfa açıp fikirlerini döküyor. Sonra derin bir nefes alıyor. Bahar havasını koklamayı bekliyor, apartmandaki kötü kokuyu alıyor. Bu sokağın da çürümüş olduğunu anlıyor ve kalkıp gidiyor.
Tüm günü yaşayan bir sokak aramakla geçiyor, başaramıyor. Akşam oluyor, gökyüzü daha da karanlık. Rose ile buluşacakları kafeye gidiyor. Rose çoktan gelmiş, ona bağırıyor. Willaim yanına gidip oturuyor. Sipariş veriyorlar, Willaim derin bir nefes alıyor. Tüm gün hasretini çektiği kokuyu tekrar alıyor, Rose’un parfümü. Daha ziyade yaşayan birinin kokusu, öyle mutlu oluyor ki.
Bir süre sohbet ediyorlar. Rose iş aradığını söylüyor, yeni bir hayata başlamak için bu apartmana taşındığını.
“Ben bir yazarım,” diyor Willaim.
“Ne yazarsınız?” diyor Rose. Oldukça meraklı, Willaim’ın işi onu etkiliyor.
“Her şeyi.” Kahvesinden bir yudum alıyor ve devam ediyor,
“Notalar yazarım. Üç numarada bir piyanist var, o çalar.
Şiirler yazarım. Yedi numarada bir ozan var, o okur.
Vaazlar yazarım. Altı numarada bir papaz var, o verir.
Özürler yazarım. İki numarada bir çocuk var, o diler.
Anlar yazarım, ben yaşarım.”
“Hikâye yazar mısınız?” diye soruyor Rose. Willaim onun gözlerindeki hayranlığı görebiliyor sanki.
“Tonlarca. Herkesin hayatını yazarım.” Willaim not defterini çıkarıyor, Rose’a uzatıyor.
“Ben bir şey göremiyorum,” diyor Rose, biraz utanmış.
“Ah Rose, ben beyaz yazarım çünkü her şey siyahtır. Benim dünyamda başka hiç renk yok. Sen bunları okuyamazsın, aynı sayfaya farklı gözlerle bakıyoruz.” Not defterini geri alıyor, bir şeyler daha karalıyor Willaim.
“Elinizde kalem yok.”
“Yazmak için kaleme ihtiyacım yok Rose.”
Rose’un kafası karışıyor, sessizce kahvesini yudumluyor. Söyleyecek söz bulamıyor, karşısındaki adama hayranlık ve hüzünle bakıyor.
“Saçların hayatımda gördüğüm en güzel siyah Rose,” diyor Willaim. Rose iltifat karşısında boynunu eğiyor.
“Saçlarım sarı Willaim. A-ama teşekkür ederim.”
“Ben siyahtan başka renk göremem ki Rose.” Willaim içten bir kahkaha atıyor. Rose’un da dudaklarından utangaç bir gülüş çıkıyor.
Bir süre susuyorlar ve çevrelerindeki konuşmaları dinliyorlar.
“Hepsine bir hikâye yazdınız mı?” diyor Rose kafedekileri kastederek.
“Elbette. Ama bazılarının hikâyeleri yıllar önce buraya gelenlerle aynı. Mesela her sabah apartmanın önünde kavga eden bir çift var. Belki farklı çiftler ama hikâyeleri aynı, nasılsa göremiyorum. Her seferinde aynı çift olduklarını düşünmek kolayıma geliyor.”
“Hiç sıkılmıyor musunuz o çiftten?”
“Ah, hem de nasıl! Kavgaları hep aynı, hep aynı sebep! Ayrılsalar da kurtulsam, diyorum her seferinde.”
“Neden farklı bir hikâye yazmıyorsunuz o zaman?”
“Sıkılmak hoşuma gidiyor Rose. Her seferinde farklı bir hikâye yazsa kör bir yazar ne zaman sıkılacak?”
Rose aynı fikirde olduğunu belirten bir şeyler mırıldanıyor.
“Bana da bir hikâye yazdınız mı Willaim?” diyor, sesi biraz hüzünlü.
“Hayır, henüz yazmadım.” Willaim cümlesini bitirir bitirmez Rose ağlamaya başlıyor. Willaim başını eğip sessizce bekliyor. Rose için üzülüyor ama yapabileceği hiçbir şey yok.
“Mutlu bir hikâye yazar mısınız? Hemen yarın başlayan mutlu bir hikâye. Yoruldum Willaim, çok yorgunum.” Gözyaşlarını siliyor ve bir nefes alıyor, Willaim akan makyajını göremediği için mutlu.
“Yazacağım Rose, dinleneceksin.”
Rose belli belirsiz teşekkürler sıralıyor arka arkaya. Biraz rahatlamış, kör yazarın yazdıklarının gerçek olacağına inançlı.
“Sana âşık oldum Rose…” diyor Willaim. Rose şaşkın ama bir yandan da mutlu. Willaim çok kibar bir adam ve Rose ilk görüşte aşka inanan bir kadın.
“Ama yarın olmayacağım.” Rose’un yüzü düşüyor.
“Anlamıyorum, ne diyorsunuz?” diyor kaşları çatık. Uzun süren bir ilişkide terk edilmiş taraf gibi hissediyor. Birkaç saat öncesine kadar tanımadığı bir adam kalbini nasıl böyle kırabiliyor?
“Ben bir yazarım Rose, her gün âşık olurum. Her gün farklı bir aşk tadarım ve her gece farklı bir acı tatmak için aşkımdan vazgeçerim.”
Rose’un kafası karışıyor. Willaim’ın söylediği her şeyin doğruluğunu sorgulamaya başlıyor.
“Hikâyeni yazacağım Rose, mutlu olacaksın.”
“Size güvenebilir miyim?”
“Elbette Rose.” Ayağa kalktı ve ölü apartmandaki bir o kadar ölü dairesine gitmek için hareketlendi.
“Sana da bir hayat yazacağım ve onu yaşayacaksın.”
Zeynep Sude Çelik
Comentarios